ROMANYA BÜYÜKELÇİSİ: “TÜRKİYE AVRUPA’NIN BİR PARÇASIDIR”

AKTİVİST GAZETECİ SEYHAN SOYLU ROMANYA BÜYÜKELÇİSİ STEFAN ALEXANDRU TİNCA İLE YAPTIĞI RÖPORTAJIN DETAYLARI!

SEYHAN SOYLU: Ülkeler ve kahramanlar adlı programımızdan hepinize selamlar olsun. Bu sefer kendi ülkeme geldim, Romanya’ya geldim. Atalarım dedelerim Köstenceli. Bende dedim ki bu seferde Romanya Büyükelçiliğine gidelim. Şu anda Romanya topraklarındayız ve Sayın Büyükelçi Tinca konuğumuz. Romanya ile ilgili birçok şey öğreneceğiz kendisinden. Önce bir merhaba diyeceğiz ve ardında soruları peş peşe soracağım.

Sayın Büyükelçi ilk Önce sizi tanıyabilir miyiz?

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Her şeyden önce çok çok teşekkür ederim. Ben bir diplomatım ve 25 yıllık bir diplomatlık kariyerim var. 3 yıl önce 2021 yılı ocak ayında Türkiye Cumhuriyeti’ne Ankara büyükelçisi olarak görevlendirildim. Öncesinde dış işleri bakanlığına bağlı olarak diplomat olarak görev yaptım. Aynı zamanda Romanya’nın Avrupa birliği katılım süreci içerisinde Brüksel’de görevlerde bulundum. Avrupa birliği üyesi olduktan sonraki dönemde de Belçika Büyükelçisi olarak görev yaptım. Ülkeye döndükten sonra diplomat olarak görevlerime devam ettim. Türkiye’ye atanmadan önce de savunma bakanlığı sekreteri görevinde bulundum.

SEYHAN SOYLU: Asker kökenli misiniz?

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Hayır. Kariyerim diplomatlık.

SEYHAN SOYLU: Çünkü geçtiğimiz günlerde Yaşar beye Milli Savunma Bakanımıza misafir olmuşsunuz. Milli savunma iş birliğimiz var mı? Bayraktar’lardan alışveriş yapıyor musunuz?

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Savunma sanayisinde işbirliğimiz var ve şu anda çok iyi gidiyor. Ziyaretimde de sivil iş birliği için orada bulundum. Görüşmemizin bir konusu da daha önce geçen yıl üzerinde iki ülke savunma bakanlarının çok yoğun geçen iş birliği görüşmelerinin devamı şeklindeydi. Özellikle güvenlikle ilgili olarak geçen yıl Türkiye ve Romanya savunma bakanları arasında çok yoğun bir dönem geçti. Bu görüşmenin takibi açısından ziyaretimi gerçekleştirdim.

SEYHAN SOYLU: Sayın Erdoğan’ı, Ukrayna – Rusya arasındaki tahılla alakalı arabuluculuğunu nasıl görüyorsunuz?

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Karadeniz tahıl girişimi bundan 1,5 yıl önce hem Türkiye hem de Birleşmiş Milletler aynı zamanda Rusya ve Ukrayna’nın da dâhil olmasıyla ve bizim de üye olduğumuz Avrupa birliğinin de dâhil olmasıyla birlikte başlatılan bir girişimdi.

Dünyanın en önemli tahıl üreticilerinden bir tanesi olan Ukrayna ve Rusya’nın üretmiş olduğu tahılların dünyanın diğer bölgelerine taşınarak dünyada gıda güvenliğinin sağlanmasına yönelik olarak başlatılan bir girişimdi. Sonra Ukrayna Rusya savaşı patlak verdikten sonra Rusya bu girişimin dışında kalma yoluna gitti. Bu da tahıl koridorunun ve Karadeniz tahıl girişiminin çalışamamasına neden olmaya başladı. Daha sonra Türkiye’nin, NATO, Birleşmiş Milletler aynı zamanda Avrupa Birliği girişimlerde bulunarak en azından savaş bölgelerindeki Ukrayna’nın ürettiği tahılı dünyanın diğer taraflarına aktarabilmesini sağlamak amacıyla gerek kara yolu, demir yolu, gerekse deniz yolu ile dünyanın geri kalan taraflarına taşınabilmesi amacıyla çalışmalar başlattı. Ve bu bağlamda yanlış hatırlamıyorsam bu yıl ocak ayı rakamlarına göre 34 milyon tonluk tahıl dünyanın çeşitli ülkelerine savaş bölgesi Ukrayna’dan gönderildi. Bu çalışmalar hem Ukrayna’nın dirençliliğini arttırması, savaş koşullarında bile ihracatının sekteye uğramasının engellenmesi, hem dünya gıda güvenliğinin sağlanması ve aynı zamanda Ukrayna’nın Rusya’ya karşı daha dirençli olabilmesini sağlamaya yönelik olarak çalışan bir sistemdi. En azından Rusya geri çekilmesine rağmen Ukrayna tarafını biz harekete geçirip sürekliliğini sağlayabilmiş olduk. Dünyanın çeşitli aktörleri tarafından.

SEYHAN SOYLU: Sayın Tinca Putin’den koktunuz mu? Ukrayna’dan sonra Romanya’ya, Letonya’ya, Estonya’ya, Litvanya’ya sıçrayabilirdi. Ben hepsinin büyükelçileriyle görüştüm, röportajlar yaptım. Tehlike arz etmiyordu biz NATO üyesiyiz çok daha güçlüyüz diyorlardı. Romanya korktu mu? Çünkü Putin’in ne yapacağı hiç belli değil. Letonya büyükelçisi “onun aklından sorunu var.” dedi. Litvanya büyükelçisi “Rus halkı Ukrayna’ya girmekten çekiniyor. Çünkü biz hepimiz bölgede kardeş içerisinde yaşıyoruz. Putin kendi ihtirasları için orada bir koridor açmak için yaptı bunu birçok cana mal oldu.” diyor.

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Aslında bu röportajı yaptığımız ertesi günü yani yarın bu savaşın başlamasının ikinci yılı ne yazık ki olacak. Her şeyden önce bütün mantık sahibi, aklıselim herkes gibi ve Türk Milleti gibi elbette bizler de her şeyden önce Ukrayna bağımsız ve egemenliğine sahip bir ülke bu şekilde ilhak edilmesi ve işgal edilmesinin hiçbir şekilde savunulmayacağını görüşündeyiz. Bu ilhak ve işgal tamamen uluslararası hukuk çiğnenerek ve bütün devletlerin esası oluşturan, bütün ülkelerin aralarındaki ilişkilerin temelini oluşturan her türlü uluslararası hukuk ve düzenlemeler yıkılarak gerçekleştirilmiştir. Tamamen görmüş olduğunuz gibi büyük bir ülkenin daha küçük olan komşusuna saldırması şeklinde gerçekleşmiştir. Avrupa’dan baktığımızda ikinci dünya savaşıyla unutulduğunu düşündüğümüz pratiklerin tekrar gündeme gelmesi neden oldu. Evet, özellikle çatışma bölgelerine yakın olan ülkelerin kendilerinin dillendirdiği ve bizim de bildiğimiz, gördüğümüz bir gerçek, Rusya Ukrayna’yı geçebilirse durmayacak daha ilerlemeye dair planları var. Aslında bu iki yıldır yaşamakta olduğumuz savaş hali ve işgal hali Rusya’nın kendi çevresine, komşularına yönelik işgalci tutumunun ilk yansıması değil. Moldova olsun ki Moldova’ya karşı aynı şekilde düşmanca ve agresif tutumu bariz bir şekilde biliniyor.  Gürcistan’ı 2008 yılında aynı şekilde işgal etmişti. Gürcistan kendi savaşını verdi 2008 yılında Rusya’ya karşı. 2014 yılında Kırım’ı işgal etti bunu da gördük. Yanı dönemde Ukrayna’nın doğusunu işgal etmişti. Rusya’nın kendi komşularını işgal politikasını geçtiğimiz 15-20 yıldan bu yana süregelen bir süreç. Her şeyden önce şu anda ne yapmalıyız diye cevabını aramak durumundayız. Ukrayna’ya olan desteğimizi sürdürmek durumundayız bütün ülkeler olarak. Hatta bu desteğimizi iki katına çıkarmak durumundayız. Bu desteğimizi hem politik anlamda hem ekonomik anlamda hem de insani yardım boyutunda iki katına çıkarmak durumundayız.  Geçtiğimiz iki yıl süresince daha da bariz bir diğer gerçek de kendi ulusal güvenliğimizi arttırmamız gerektiği ortaya çıktı. Kendi milli güvenliğimizi her şeyin üstünde tutmamız ve güçlendirmemiz gerekiyor. Türkiye ve Romanya olarak müttefik ülkeler olarak bir arada bulunduğumuz iş birliğini arttırmamız gerekiyor ve özellikle NATO üyesi ülkeler olarak Brüksel’den başlayarak iş birliğini daha da arttırmamız lazım. Müttefik ülkeler olarak öyle bir duruş sergilemeliyiz ki öyle bir iş birliği içerisinde olmalıyız ki bizlere bakan hiçbir ülke saldırmaya veya işgal etmeye cüret bile edemez hale gelmeli. O kadar Yüksek bir caydırıcılığa sahip bir şekilde müttefikliğimizi ve iş birliğimizi arttırmamız gerek.

SEYHAN SOYLU: Ukrayna iyi mücadele etti. O koca Rusya’ya iyi direndi mi? Ben daha önce devlet başkanı Yushchenko ile röportaj yapmıştım. Ukraynalılar biraz savaşçı millet. Bunda da beklenmedik bir direnç gösterdiler.  Ruslana benim arkadaşım Eurovision birincisi ve milletvekili. Onu aradım ve o da dedi ki “Rusya bizi yenemez, biz yeneceğiz sonunda” diyor.  Dirayetliler. Siz bu performansı Ukrayna’dan bekliyor muydunuz?

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Şu ana kadar gösterdikleri direnç ve dirayete kesinlikle hayranlık duymamak elde değil. Bununla birlikte tamamen katılamayacağım bir husus Ukrayna’nın küçük bir ülke olduğu beyanı. Çünkü bizim Avrupa birliğinde yer alan birçok ülkeye baktığımızda Ukrayna çok çok büyük bir ülke. Özellikle insan sermayesi açısından düşünüldüğünde, yetişmiş iş gücü açısından bakıldığında Ukrayna hiç de anımsanacak küçüklükte bir ülke değil. Bir yandan Ukrayna’ya hayranlık duymakla birlikte bunun ötesine geçerek onlara olan desteğimizi hiçbir şekilde azalmaması gerekiyor. Demokratik toplumların, komşu ülkelerin ve transatlantik kuşağındaki bütün ülkelerin Ukrayna’ya olan desteğini arttırarak sürdürmesi gerekiyor. Bu direnci daha fazla artırıp bu savaşı onların lehine döndürebilmek açısından. Evet, hayranlık duymak ve bunları övgülere dönüştürmek tabi ki onları psikolojik olarak destek verecektir. En büyük destek sahada bu savaşı verenlere gösterilen destek olacak.

SEYHAN SOYLU: 500 milyar Euro şu anda savaşın bedeli. Çok büyük bir para. Bu parayla  devlet kurulur. Putin bu kadar parayı neden saçtı?  Bu savaşın asıl nedeni Karadeniz’e ulaşmak mı? Kırımla bağlantı kurmak mı? Harkov’dan aşağı doğru bir bağlantı kurmak mı?

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Kendimi Putin yerine koyamam, arka planda neyi düşündüğünü cevabını bilemem. Ancak neden, nasıl yapabildiğinin cevabını verebilirim. Çünkü Putin yıllardır hatta on yıllardır bu savaşın finansmanını hazırlıyordu. Hiçbir şeye harcamayarak ve bütün birikimini savaş makinelerine ve askeri yatırımlara harcayarak bugüne kadar sizin de söylemiş olduğunuz muazzam rakamlarda bir askeri harcamayı göze alabildi. Ve bunu da şuana kadar kendi tekelinde bulunan çeşitli ekonomik kaynaklarda ve kendi doğal kaynaklarının satışı üzerinden gerçekleştirdi. Bununla birlikte şuanda Avrupa birliği ile birlikte dünyanın geri kalan ülkeleri Rusya’ya karşı ağır bir yaptırım uygulamakta. Özellik de Rusya’nın ihracatının bel kemiği oluşturan temel ihracat ürünlerine yönelik yoğun bir yaptırım politikası uygulamakta. Bu yüzden bu kaynak sınırsız olmayacaktır ve ilerleyen dönemlerde bu kadar bol keseden savaş finansmanı gerçekleştiremeyecektir.

SEYHAN SOYLU: Ben bu konuyu çok inceledim. Bu konuyla ilgili çok videolar izledim, önemli stratejik bilgileri olan insanlarla sohbetler ettim. Putin’in hedefi bağlantıyı kurup Karadeniz’deki osmiyum.  Geleceğin 200 yıl sürecek olan bir yakıtı var orada osmiyum. Bunun değeri de 36 trilyon dolar. Amaç oradaki noktaya ulaşmak. Bununla ilgili bir savaş olabilir mi? Üçüncü dünya savaşına dönebilir miydi?  Bu riski aldı mı?

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Daha önce söylediğim gibi dıştan bir kişi olarak Rusya’nın özellikle Putin’in bu hareketlerinin arka planının oluşturan sebepleri bilebilmem ve bunları söyleyebilmem mümkün olmaz. Gündemleri ve ajandalarının ne olduğunu o yüzden bu savaşı neden başlattıklarını ve ne güttüklerini cevabını tam olarak söyleyemem. Ancak sorunuzun devamı olarak bu savaş, üçüncü dünya savaşına dönebilir mi ve bu önceden ön görülmüş mü? Sorunuzun cevabı olarak da insanlık önceki yüzyılda deneyimlemiş olduğu iki dünya savaşından yeterli dersi çıkarmış ve umarım bu çıkartılan ders dünyanın üçüncü bir dünya savaşına girmemesi ve girilmemesi gerektiğine yönünde de bir ders oluşmuştur bütün insanlık için diyebilirim.  Bununla birlikte her ne pahasına olursa olsun barış demekten yana değilim. Çünkü uluslararası hukuk çiğnendi, insan hakları çiğnendi, savaş kuralları çiğnendi, angajman kulları çiğnendi ve hepimizin amacı, hedefi barışa ulaşmak bir barış ortamına ulaşmak ancak her türlü ne olursa olsun barış değil ve hesabı sorulması gereken, cevapların verilmesi gereken uluslararası hukuk ihlalleri bulunmakta. Bunlar kesinlikle yanında kalmamalı.

SEYHAN SOYLU: Doğru. Bravo.

Varşova’ya saldırır mı Putin?

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Bu çizgide ilerlememizin her hangi bir anlamı yok. Çünkü Rus liderin hareketlerinde her hangi bir mantık silsilesi güdemiyorum. O yüzden bu soru da bu yapar mı şunu yapar mı belirgin bir mantık üzerinden soruyorsanız bunu cevabı yok. Çünkü kendisinin her hangi bir mantık gidişatı yok.

SEYHAN SOYLU: Kaç bin Ukraynalıya kapılarınızı açtınız? Sizde ne kadar Romanya’da Ukraynalı misafir var? Ne kadar göç aldınız?

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Savaşın başından bu yana kaçan Ukraynalılara her zaman kapımız açıktır. Bu bağlamda 100 bin civarında Ukraynalı ülkemize geldi. Bunların içerisinde geriye dönüşlerde oldu. Şu anda 70-80 bin civarında Ukraynalı Romanya’da hayatını idame ettiriyor. Kendi ülkelerinde risk arttıkça gelmekteler, risk azaldıkça geriye dönüşler gerçekleşiyor. Sürekli geliş-gidiş şeklinde kapılarımız açık.

SEYHAN SOYLU: Romanya çok çabuk gelişiyor,  çok çabuk adapte oldu Avrupa’ya siz göç alıyor musunuz? Ukrayna dışında Moldovya’dan, başka ülkelerden göç alıyormuşuz?

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Şu anda Romanya’da yabancı varlık olarak Moldovyalılar daha çok bulunmakta. Moldovalılarla zaten çok fazla kültürel ve tarihsel iş birliğimizin ve geçmişimizin olduğu bir ülke. Özellikle de Avrupa birliği üyesi olduğumuz ilk dönemlerde çok fazla gidip gelmeler olmuştur. Ve Romanya’da yaşamak üzere çok fazla Moldovalı geliyor ama şu anda bu durum duruldu. Savaş kaynaklı olarak mülteci statüsüyle gelen Ukraynalılar bulunmakta. Ama sizin sorunuz mülteciden ziyade göçmen, özellikle ekonomik göçmen sormuş olduğunuzu var sayıyorum. Ülkemizde özellikle Güneydoğu Asya ülkelerinden çalışmak üzere, hayatını kazanmak üzere ekonomik göç var.

Bizler 1990’lı yıllarda SSCB ayrılmış bir ülkeydik. O döneme kadar tamamen izole bırakılmış bir ülkeydi ve hiçbir şekilde dışarı bağlantısı olmayan tamamen Rusya’nın güdümünde olan bir ülkeydi. Rusya dağıldıktan sonra ve özellikle 2000’li yıllarda Avrupa birliği ülkesi olduktan sonra, Avrupa’nın diğer imkânları ile birlikte iş gücü imkânları da açıldı. Ve en düşük rakamlarla ifade edebileceğim 4 milyon diye biliyoruz ama ben bu rakamların 6-7 milyondan aşağı olabileceğini düşünmüyorum. O dönemden bu yana 6-7 milyon Romanyalı Avrupa’nın çeşitli ülkelerine çalışmaya gitti ve iş gücü piyasasına katıldı. Ve sadece 22 milyon nüfusu olan bir ülke olduğumuz düşünüldüğünde bu 6-7 milyon rakamı son derece büyük rakam.

SEYHAN SOYLU: Ülkenin 1/5 Avrupa’da, özellikle İngiltere’de çok var.

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Öncelikli olarak kültürel geçmişimiz hem de ortak dil bariyerinin daha az olması sebebi ile İspanya ve İtalya’yla başladı. Romanyalıların çok yakın olduğu daha sonra içinde Almanya, İngiltere, Fransa, Belçika bulunduğu orta Avrupa ve kuzey Avrupa ülkelerine göç başladı. Ancak bu trend artan bir trend değil ve şu anda bir gerileme ve iniş durum bu.  Gidenler içerisinde özellikle genç kuşak da geri dönmeye başlayanlar da bulunmakta. En azından şu anda Romanyalı gençler ilk çare olarak ülke dışına kaçıp başka ülkelerde yaşamayı düşünmüyorlar.

Tabi ki bu gelen insanlar, eve dönüş kampanyasını ve eve dönüş programını destekliyoruz sonuna kadar çünkü yurduna dönen anavatanına dönen insanlar sadece paralarını getirmiyorlar aynı zamanda bilgi ve deneyim birikimlerini de beraberinde getiriyor ve Avrupa’da deneyim kazanmış daha yetkin kişilerin ülkeye gelmesi demek. Bu da her alanda, kamu hizmetlerinde, alt yapı hizmetlerinde daha fazla ilerleme şansı bulunmaktadır. Bir diğer söylediğimiz gerçek o da doğru Romanya ekonomisi gerçekten Avrupa birliğine katıldıktan sonra oldukça ivme kazanmış ve büyüme gerçekleştirmiş bir ekonomi. 20 yıl önce kişi başı milli gelir 200 dolar seviyesindeydi. Aylık kazanç varlığı 1000 Euro’yu aşmış durumda bu bağlamda yine özellikle bizler tabi ki Avrupa’nın parçasıyız, Avrupa’nın bir parçası olabilmek için üreten bir ülke olmak zorundasınız. Üretmek içinde çeşitli bileşenler bulunmakta, teknolojinizin olması gerekiyor, sermayenizin olması gerekiyor, yetişmiş iş gücünüzün olması gerekiyor. Teknoloji, bir şekilde ayarlayabilirsiniz, sermaye bir şekilde bulabilirsiniz, ancak ülkesinde üretim yapmaya gönüllü yetişmiş iş gücü bulamadığınız zaman bu üçüncü ayağı gerçekleştiremiyorsunuz. Bu bağlamda yurda dönüş eve dönüş kampanyası son derece önemli.

Yine aynı şekilde Güneydoğu Asya ülkelerinden ülkemize çalışmak için gelen bir nüfus var. Kota sistemine bağlı. Yıllık 100 bin kişi ile sınırlandırılmış bir sistem. Ve bunun daha da çekilmesine yönelik çeşitli plan ve programlar önerilmesi planlanıyor önümüzdeki yıllar içerisinde. Romanyalı yetişmiş iş gücünün ve gençlere öncelik verilmesi için. Türkiye’den de var Romanya’da çalışan ve hayatını kazanan kişi, bunlar kota sistemine dâhil değil. Romanya’da alt yapı hizmetlerini, karayolları, hastaneler veya havaalanları gibi projeleri gerçekleştiren yükleyicilerin personelleri oluşturmakta. Bizler bu personeli yabancı iş gücü olarak görmüyoruz. Romanya’da bulunamayan mesleklerde veya az sayıdaki mesleklerdeki kişilerin Türkiye’den oraya alınması ithalatı gibi düşünebiliriz.

SEYHAN SOYLU: Dünyada herkes yer mi değiştiriyor? Mesela Hollanda 250 bin kişilik insan istiyor, Almanya 200 bin insan istiyor, 150 bin İsviçre, İngiltere 400 bin insan istiyor hep iş gücü istiyorlar. Eskiden istemezlerdi. Avrupa’nın şimdi çalışacak olan ekibe ihtiyacı mı var?

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Bu sorunun temel ana kaynaklarından bir tanesi ki bugün karşımıza çıkan bir durum değil. Geçtiğimiz 20-30 yıllık bir gerçek var. Avrupa nüfusunun yaşlanması sorunu temel gerçeklerden bir tanesi. Avrupa nüfusu oldukça yaşlandı ve doğum oranları bütün ülkelerde son derece düşük, özellikle gelişmiş ve sanayileşmiş ülkelerde doğum oranları son derece düşük ve bu da elbette bizim de ülkemizde yeni başlayan dış iş gücü alımıyla dengelemeye çalışılmakta. Sadece tek sebebi bu değil. Politik nedenleri de var, iş gücü alımı gerçekleştirirken ve ekonomik kaynaklı göçmen kabulü gerçekleştirirken Avrupa ülkeleri son derece dikkatli hareket ederek ve iyi düşünerek bu alımları gerçekleştirmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kimin, kaç kişinin nereden, ne kadar süreliğine ülkelerine kabul edileceği ve edilmesi gerektiği gerçekten üzerinde düşünülmesi gereken ve ince hesaplanıp karar verilmesi gereken bir durum. Evet, şu anda Güney yarım küreden Kuzey yarım küreye doğru bir hareketlilik söz konusu. Ancak bunun yanında ithal iş gücünün başarısına dair her hangi bir kanıtlanmış model de yok. İşçi ithal ederek çok başarılı olunduğuna dair kendisini katlamış bir iş gücü modeli yok daha. Ve kalifiye iş gücünün yanında aynı zamanda, kalifiye olmayan kalifiyesiz iş gücüne de ihtiyaç var. Belki yapay zekânın devreye girmesi gereken veya devreye gireceği alanlardan bir tanesi olacaktır bu durum. Bunu söylerken yapay zekâ tamamen masumdur, tamamen bu yönde kullanılır demek değil söylemeye çalıştığım. Özellikle bu kalifiye olmayan iş gücünün yapacağı görevler belki de ileride yapay zekâya başvurduğumuz ve medet umduğumuz birer sektör haline dönüşebilir, gelişmiş ülkelerde diye düşünüyorum.

SEYHAN SOYLU: Romanya’nın artık Avrupa Birliğine tam üyelikle ilgili o süreç nedir? Schengen vize sizde geçerli mi? Ne zaman para biriminiz Euro olacak?

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Şu anda Avrupa birliği üyesi olduğumuz için ve Avrupa birliği üyesi olma sözleşmemizin bir parçası, hem schengen vizesine geçmek hem de Euro para birimine geçmek. Schengenle ilgili tahaddüdümüz 31 Mart itibariyle gerçekleşecek. 31 Mart tarihinden itibaren Schengen vizesi veren bir ülke olacağız. Öbür taraftan tabi ki deniz ve hava sahalarımızın yine bu Schengen vizesi kapsamında kullanılması söz konusu. 31 Mart yaz döneminin başlangıcı ve bu yaz döneminin başlangıcından itibaren havaalanları ve deniz limanları için geçerli. Deniz limanlarında sıkıntı yok zaten Schengene üye komşu ülkemiz yok, sadece Karadeniz’e açılan bir ülke olduğumuz için.

SEYHAN SOYLU: Sizin adınıza sevindim. Şu soruyu sordum Romanya’dan Schengen vizesi alıp Avrupa’ya gidilecek mi? İlk durak Romanya olacak mı?

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: 1 Nisandan itibaren Romanya’dan Schengen vizesi alınıp ilk durak ülkemiz olabilecek. Ama kara sınırlarımız için geçerli değil. Karadan gelirseniz Schengen vizesi geçerli değil, yılsonuna kadar kara ulaşımıyla gelirseniz Schengen vizesi ile gelseniz ulaşamazsınız. Schengen vizesi uygulaması için şu anda en az ön gördüğümüz süre yılsonuna kadar.

SEYHAN SOYLU: Bükreş’e gittim, giriş yaptım başka bir ülkeye 31 Marttan sonra gidebilecek miyim?

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Sadece uçabilirsiniz. Geldiniz, Bükreş’e girdiniz, buradan sadece hava yolu ile başka diğer destinasyonlara uçabilirsiniz. Kara yolu yok.

SEYHAN SOYLU: Kara yolu ne zaman açılıyor? Bu bile sizde çok fark edecek. Sirkülasyon olacak. O zaman turist artışı çok olacak. Romanya vizesini 1 Nisanda alan biri ilk önce Bükreş’te 2 gün kalır sonra Avrupa’da isteği ülkeye gider. Bu da zamanla normal hale gelecek.

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Her zaman bu daha iyi anlaşılmıyor. İlk giriş noktası tabi ki Romanya olmak durumunda.

SEYHAN SOYLU: Rumen Leyi’si ne zaman Euro oluyor?

SAT: Zaten 10 yıldır Schengenle ilgili hazırlığımız mevcuttu. Bu yüzden Schengen programına geçişte her hangi sıkıntı yaşamadık.  Euro’ya geçiş biraz daha hassas bir konu. Özellikle bunu için güçlü bir ekonomik yapımız olması gerekli. Şu an ki durumumuzdan çok daha güçlü olmamız gerekiyor. Bununla ilgili olarak Euro’ya geçişle ilgili geçtiğimiz dönemler içerisinde bir takım tarihler söylenmiş olabilir ve paylaşılmış olabilir. Ama bunlar çok da gerçekçi değildi. Dediğim gibi elinde sonunda olacak. Çünkü Avrupa birliğine vermiş olduğumuz taahhütle birlikte içerisinde yer alıyor. Bunu gerçekleştirebilmek için her şeyden önce kendi ekonomik duruşumuzun biraz daha güçlenmesi gerekiyor. Kendi para dönüşümümüzün kamu değerleri ve diğer ekonomik dönüşüm oranlarının daha da mevcut durumlarda artması gerekiyor. AB ye girdiğimizde satın alma kabiliyetimizin birlikle kıyasla % 55-60 seviyelerindeydi, şimdi %75-80 seviyelerine geldi. Ne zaman %85-90 seviyelerine yani stabil hale gelince ve Romanya’da alabildiğimizi diğer başkentlerde de alabilir hale gelirsek %85-90 satın alabilme kuvvetine eriştirebilirsek ekonomimizi diğer AB ülkeleriyle o zaman bu olacak. Bunun için şu tarih demek ve öngörü söylemek çok da doğru olmaz.

SEYHAN SOYLU: Denklemi kurunca.

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Evet bu Euro’ya geçiş özellikle çok temkinli olmamız gereken bir konu. Yeterince ince düşünmezsek ve doğru hareket etmezsek sıkıntılar yaşarız. Ekonomi istemediğimiz şekilde geri gitmesi demek.  Böyle bir şey yaşamak istemeyiz. Bunu yaşayan ülkelerde var. Çekya, Polonya ve diğerleri sıkıntı yaşadı.

SEYHAN SOYLU: Size göre Türkiye Avrupa’nın bir parçası mı?

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Evet

SEYHAN SOYLU: Neden o zaman almıyorsunuz? Avrupa Hristiyanlar kulübü mü?

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Nasıl alalım siz söylediniz. Ne yapalım.

SEYHAN SOYLU: Ne yapmamız lazım daha demokratik mi olmamız lazım? Ekonomik anlamda daha da güçlü olmamız mı lazım? Demokratik anlamda eksiklerimizi tamamlamamız mı lazım?

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Burada hiçbir şekilde kibir olarak algılanmasın veya Türkiye cumhuriyetine, Türk halkına ders verir gibi bir şekilde algılanmasın. Bu süreçte AB üyesi olduğumuz, geçirmiş olduğumuz bu sürecin incelenmesi ve irdelenmesi gerekir.

SEYHAN SOYLU: İçimizi incelediniz.

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Bizim geçirmiş olduğumuz deneyimleri. Daha iyi görünmesi gerekiyor. Her şeyden önce bir irade olması gerekli. Politik bir irade olması gerekli. Politik iradenin halk tarafından karşılığını bulmuş olması gerekiyor. Ve bir de cesaret olması lazım. Politik Sonuçları olacağını bile bile o toplumsal değişimi yapmaya cesaretinizin olması lazım. Ve bu olmadığı sürece toplumu değiştirmeye yönelik cesaret olmadığı sürece maalesef gerçekleşemez. Politik irade toplum tabanında kabullenmişlik ve reformların gerektirdiği değişiklikleri yapabilme cesareti.

SEYHAN SOYLU: Siz monşer misiniz? Bir diplomat olarak görüntü itibariyle inanılmaz karizmatiksiniz, sanki diplomat olarak doğmuşsunuz. Uluslararası ilişkileri kurmak için diplomatik çizgi çiziyorsunuz. Onun için söyledim onu. Bu anlamda söyledim.

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Her zaman çok emin olduğum bir şey değil bu.

SEYHAN SOYLU: Sizi tanımaktan çok keyif aldım. Bizi ağırladığınız için teşekkür ederim. Bu arada evlisiniz her halde? Çocuk var mı?

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Evet evliyim. 2 tane çocuğum var.

SEYHAN SOYLU: Onları yanaklarından öpüyorum. Eşinizi de tebrik ediyorum. Sizin gibi bir eşe sahip olduğu için. Çok teşekkür ederim.

STEFAN ALEXANDRU TİNCA: Çok teşekkür ederim.

https://businesschanneldergi.com/business-channel-dergi-181-sayi-cikti/