22 Kasım 2024 Cuma
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), güvenlik ve kamu düzenini ilgilendiren bir dizi önemli yasa değişikliğini onayladı. “Dahiliye Memurları Kanunu ile Bazı Kanunlar ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” Genel Kurul’da oy çokluğuyla kabul edilerek yasalaştı. Bu kapsamda yetkisiz çakar lambası kullanımına ağır yaptırımlar getirilirken, çarşı ve mahalle bekçilerinin yetkileri de sınırlandırıldı. Düzenlemeler, kamuoyunda geniş yankı uyandırdı.
Çarşı ve mahalle bekçilerine verilen bazı yetkiler yeniden tanımlanarak sınırlandırıldı. Yeni düzenlemeyle bekçilerin üst ve araç arama yetkileri şu şekilde düzenlendi:
Bu düzenleme, vatandaşların kişisel mahremiyetine yönelik endişelere yanıt vermek amacıyla oluşturuldu.
Ateşli ve kurusıkı silahlarla ilgili düzenlemeler, yasa dışı faaliyetlerin önüne geçmeyi amaçlıyor. Kurusıkı silahların gerçek silaha dönüştürülmesiyle ilgili riskleri azaltmak için şu cezalar uygulanacak:
Özel güvenlik görevlisi olmak isteyenlere yönelik kriterler sıkılaştırıldı. Düzenleme, devlet güvenliği, anayasal düzen veya cinsel dokunulmazlık gibi suçlardan hüküm giymiş kişilerin özel güvenlik görevlisi olmasını engelliyor. Bu değişiklik, güvenlik sektöründe daha yüksek standartların sağlanmasını hedefliyor.
Kaymakam adaylarının mesleğe kabul süreçleri, İçişleri Bakanlığı tarafından yeniden düzenlenecek. Mülki idare amirlerinin farklı kurumlarda geçen hizmet süreleri, Mülki İdare Amirliği Hizmetleri Sınıfı’nda değerlendirilecek. Bu düzenleme, kariyer planlamasında netlik sağlanmasını amaçlıyor.
Sahil Güvenlik Komutanlığı’nda görev yapan subay ve astsubayların bazı suçlardan hüküm giymesi durumunda, İçişleri Bakanı onayıyla ilişikleri kesilebilecek. Bu suçlar arasında devlet güvenliğine, anayasal düzene ve milli savunmaya karşı işlenen suçlar yer alıyor.
Düzenleme, kısa dönem ikamet izni başvurularında taşınmazların niteliği ve değeri konusundaki belirsizlikleri ortadan kaldırmayı amaçlıyor. Bu sayede, ikamet izinleriyle ilgili davaların hızlı sonuçlanması ve mahkemelerin iş yükünün azalması hedefleniyor.
TBMM’den geçen bu düzenlemeler, toplumsal güvenliği sağlamayı ve hukukun üstünlüğünü pekiştirmeyi hedefliyor. Yetkisiz çakar kullanımından ateşli silahlara, özel güvenlik görevlilerinden bekçilere kadar geniş bir yelpazeyi kapsayan yasa değişiklikleri, kamuoyunda olumlu karşılandı.
Yeni yasaların, güvenlik ve düzen konusunda etkili sonuçlar doğurması bekleniyor. Özellikle çakar kullanımı ve bekçi yetkileri gibi gündelik hayatı doğrudan etkileyen konular, vatandaşlar için daha güvenli bir ortam yaratmayı amaçlıyor.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, gazetecilik dünyasında büyük yankı uyandıran bir soruşturma kararı aldı. Gazeteciler Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz hakkında, Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesi uyarınca “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçundan resen soruşturma başlatıldı. Soruşturmanın odağında, Altaylı’nın bir köşe yazısında ve Saymaz’ın bir televizyon programındaki açıklamalarında yer alan iddialar bulunuyor.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan açıklamaya göre, soruşturma, 21 Kasım 2024 tarihinde yayımlanan iki ayrı içerik üzerinden başlatıldı. İlk olarak, Fatih Altaylı’nın yazdığı “Enkazdan korkmayan mapustan korkmaz” başlıklı yazıda yer alan ifadeler, İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi tarafından doğruluğu teyit edilmeyen bilgiler içerdiği gerekçesiyle inceleme altına alındı. İkinci olarak, aynı gün Halk TV’de yayımlanan Rota programında gazeteci İsmail Saymaz’ın “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, MHP lideri Devlet Bahçeli’ye, MHP’li vekillerle ilgili bazı görüntüler izlettiği” yönündeki iddiaları, soruşturmanın diğer bir dayanağı oldu.
Başsavcılık açıklamasında şu ifadeler yer aldı:
“Bazı basın yayın organlarının incelenmesinde; 21/11/2024 tarihinde Fatih Altaylı tarafından yazılan yazıda ve Halk TV’de yayımlanan programda iddia edilen bilgiler, İletişim Başkanlığı tarafından yapılan açıklamalarla doğruluğu teyit edilmediğinden, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesi uyarınca ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçundan Cumhuriyet Başsavcılığımız Basın Suçları Bürosunca soruşturma başlatılmıştır.”
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ TARTIŞMALARI YENİDEN GÜNDEMDE
Altaylı ve Saymaz hakkında başlatılan bu soruşturma, Türkiye’de basın özgürlüğü tartışmalarını yeniden gündeme getirdi. Gazetecilere yönelik bu tür yasal süreçlerin, medyanın ifade hürriyeti üzerindeki etkilerine dikkat çeken meslek kuruluşları, yargı süreçlerinin bağımsız ve adil bir şekilde yürütülmesi gerektiğini vurguluyor.
Diğer yandan, dezenformasyonla mücadele kapsamında alınan önlemler, doğru bilginin yayılmasını sağlama amacını taşıyor. İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi, kamuoyunu yanıltabilecek içeriklerin hızlıca tespit edilmesi ve doğru bilginin yayılması konusunda aktif rol oynuyor. Ancak bu tür girişimlerin gazetecilik faaliyetleri üzerindeki olası etkileri, farklı kesimler tarafından eleştirilere konu oluyor.
SÜRECİN DEVAMI MERAK KONUSU
Bu soruşturma, Türk basın tarihindeki tartışmalı yasal süreçlere bir yenisini eklerken, Altaylı ve Saymaz hakkında atılacak adımlar, hem medya hem de kamuoyu tarafından yakından takip ediliyor. Önümüzdeki günlerde, yargı sürecinin nasıl işleyeceği ve bu durumun basın özgürlüğü üzerindeki etkileri, konunun ana gündem maddelerinden biri olmaya devam edecek.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), milyonlarca vatandaşı doğrudan etkileyen önemli bir düzenlemeyi hayata geçirmeye hazırlanıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın yoğun çalışmaları sonucunda hazırlanan yasa teklifi, özellikle Genel Sağlık Sigortası (GSS) prim borçlarına yönelik bir af düzenlemesini içeriyor. Teklifin, önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) sunulması bekleniyor.
Bu yeni yasa teklifi, hem borç yükü altındaki vatandaşlara nefes aldırmayı hem de kamu maliyesine yönelik etkili bir çözüm sunmayı hedefliyor. Geniş kapsamlı düzenleme, GSS borçlarıyla sınırlı kalmayarak iş güvenliği ve engelli aylıkları gibi alanlarda da önemli değişiklikler öngörüyor.
Milliyet’in haberine göre, yasa teklifi, özellikle 1 Ocak 2025 tarihinde zaman aşımına uğrayacak olan Genel Sağlık Sigortası prim borçlarına odaklanıyor. Hazırlanan düzenleme kapsamında, bu tarihe kadar ödenmemiş borçların tahsilinden tamamen vazgeçilecek. Böylece yaklaşık 400 bin vatandaşın borcu silinirken, 250 milyon TL değerindeki kamu alacağı tahakkuktan düşecek.
Bu düzenleme, yalnızca bireyler üzerinde değil, kamu maliyesi açısından da dikkat çekici bir etki yaratacak. Devlet, hem tahsilatı mümkün olmayan borçların takibini sonlandırarak maliyetlerden tasarruf edecek hem de vatandaşların borç yükünden kurtularak daha sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemine katkıda bulunmasını sağlayacak.
Ekonomistler, bu tür af düzenlemelerinin kısa vadede olumlu etkiler yaratabileceğini, ancak uzun vadeli çözümler için daha kapsamlı reformların gerekli olduğunu ifade ediyor. Borç affı gibi uygulamaların, ödeme alışkanlıklarını olumsuz etkileyebileceği endişesi dile getirilirken, kamu maliyesindeki etkisinin dikkatlice hesaplanması gerektiği belirtiliyor.
Sivil toplum kuruluşları ise özellikle GSS borçlarının silinmesinin, ekonomik sıkıntılarla mücadele eden bireyler için büyük bir rahatlama sağlayacağını vurguluyor. Bu düzenlemenin sosyal faydalarını öne çıkaran uzmanlar, borç yükünden kurtulan bireylerin ekonomik faaliyetlere daha aktif şekilde katılabileceğini ifade ediyor.
AKP’nin Meclis’e sunmaya hazırlandığı yasa teklifi, GSS prim borçlarının affıyla birlikte iş güvenliği ve engelli vatandaşlara yönelik yeni düzenlemeleri kapsıyor. Bu düzenlemeler, yalnızca bireyler için değil, sosyal güvenlik sistemi ve kamu maliyesi açısından da önemli sonuçlar doğuracak.
Önümüzdeki günlerde TBMM’de görüşülecek olan teklifin, kamuoyunda geniş yankı uyandırması bekleniyor. Bu düzenleme, sosyal devlet anlayışını pekiştiren ve ekonomik dengeyi gözeten bir adım olarak öne çıkıyor.
Tayland’da geçtiğimiz yıl yaşanan ve dünya kamuoyunda büyük yankı uyandıran bir cinayet davası, geçtiğimiz günlerde nihayet sonuçlandı. Sararat Rangsiwuthaporn adlı kadın, aralarında eski sevgilisinin de bulunduğu 14 kişiyi siyanürle zehirleyerek öldürmekle suçlanıyordu. Mahkeme, cinayetleri işleyen kadına idam cezası vererek, Tayland’da nadiren görülen bu tür bir cezayı uygulamış oldu. Sararat’ın işlediği cinayetlerin arkasındaki motivasyonun finansal sıkıntılar olduğu öne sürüldü.
Geçtiğimiz yıl Tayland’ın başkenti Bangkok’ta yaşanan bir dizi cinayet, yerel halkı ve dünya genelini şoke etti. Sararat Rangsiwuthaporn, 2023 yılında tatilde arkadaşlarından biri olan Siriporn Khanwong’u siyanürle öldürdü. Ancak, bu cinayet sadece bir başlangıçtı. Sararat, cinayetleri birbiri ardına gerçekleştirerek, toplamda 14 kişiyi öldürdü. Cinayetlerin finansal nedenlere dayandığı iddia ediliyor.
Polis yetkilileri, cinayetlerin arkasında kadının kumar borçlarını kapatmak amacıyla işlediği suçları ve borçlu olduğu kişileri öldürmeyi seçtiğini belirtiyor. Rangsiwuthaporn, arkadaşlarından para almış ancak geri ödeme talepleri geldiğinde, onları öldürmeye karar vermişti.
Mahkeme süreci oldukça dikkatle takip edildi ve Sararat Rangsiwuthaporn, toplamda 14 cinayet işlemekten suçlu bulundu. Mahkeme, kadına, 13 arkadaşı ve eski sevgilisi de dahil olmak üzere 14 kişiyi öldürmekten dolayı idam cezası verdi. Karar, Tayland’da özellikle son yıllarda çok sayıda cinayet vakası olmasına rağmen nadiren uygulanan bir cezadır.
Mahkeme ayrıca, Sararat’ın kurbanı Siriporn Khanwong’un ailesine yaklaşık 56 bin dolar tazminat ödemesini de hükmetti. Olayın ardından, kurbanların aileleri, cinayetlerin işleniş şekli ve bu kadar çok kişinin bir arada öldürülmüş olması nedeniyle derin bir şok yaşadı.
Sararat Rangsiwuthaporn’un cinayetlerinin ardında, 2020 yılından itibaren art arda gelen şüpheli ölümler dikkat çekmişti. Polis, ilk etapta bu ölümleri yalnızca doğal sebeplerle açıklamaya çalışmış olsa da, ölülerin benzer şekilde öldürülmesi ve cesetlerin bazen yakılması, bu vakaların cinayet olduğu şüphelerini arttırdı.
Polisin yaptığı araştırmalar, cinayetlerin arka planında kadın, kumar borçlarını ödeyebilmek ve arkadaşlarından para almak amacıyla cinayetler işlemeye başlamıştı. Kurbanların sayısının artması ve olayların sıklığı üzerine Tayland polisi, soruşturmayı derinleştirerek, Sararat’ın suçlu olduğunu tespit etti.
Cinayetlerin ardından yapılan incelemelerde, Rangsiwuthaporn’un arkadaşlarının birbirine yakın tarihlerde öldüğü ve tüm ölümlerin benzer şekilde gerçekleştiği belirlendi. Polis, kurbanların çoğunun ölümünden sonra cenazelerin yakıldığını ve cesetlerin kimliklerinin tespit edilmesinin zorlaştığını belirtti. Bu durum, cinayetlerin planlı ve sistematik şekilde işlendiğini ortaya koydu.
Sararat’ın öldürdüğü 14 kişi arasında iki polis de bulunuyordu. Bu durum, cinayetlerin etkisini daha da artırdı ve halk arasında büyük bir infiale yol açtı. Tayland’da polislere yönelik bu tür şiddet olayları oldukça nadir yaşanırken, devlet yetkilileri de bu cinayetlerin ardından büyük bir tepki gösterdi.
Siyanürle öldürme yöntemi, Tayland’da oldukça nadir görülen bir cinayet tekniği. Zehirli maddelerle cinayet işlemek, genellikle zeka gerektiren bir yöntem olarak görülüyor ve cinayetlerin işlenişi daha karmaşık hale getiriyor. Sararat Rangsiwuthaporn’un cinayetleri de tam anlamıyla bu yöntemle gerçekleştirildi. İdam cezası, Tayland yasalarına göre, en ağır suçları işleyen kişilere verilen bir ceza.
Mahkemede verilen idam cezası, Tayland’daki hukuk sisteminin, bu tür şiddet olaylarına karşı ne denli sert bir tutum sergilediğini de gösteriyor. Bununla birlikte, uluslararası toplumun idam cezası konusundaki tutumları farklılık göstermekle birlikte, Tayland’da bu tür ağır cezaların verilmesi, halk arasında bazı tartışmaları da beraberinde getirdi.
Tayland’da yaşanan bu vahşi cinayetler, dünya çapında büyük yankı uyandırdı ve sadece Tayland’daki hukuk sistemini değil, aynı zamanda toplumun da suçlara karşı tutumunu sorgulatan bir dava oldu. Sararat Rangsiwuthaporn’un verdiği idam cezası, Tayland’da şiddet suçlarına yönelik artan toplumsal farkındalık ve tepkilerin bir sonucu olarak değerlendirilebilir.
Tayland polisi, cinayetlerin ardından büyük bir soruşturma başlatarak, cinayetlerin gizli kalan yönlerini gün yüzüne çıkardı. Ölenlerin yakınları, Sararat’ın cezalandırılmasından memnun olsa da, bu olayın toplumda bıraktığı derin izler, yıllar boyu unutulmayacak gibi görünüyor
Kaynak:https://www.ensonhaber.com/
Futbol dünyasının tanınan isimlerinden biri olan Volkan Demirel ve eşi Zeynep Sever Demirel, bir kez daha anne-baba olmaya hazırlanıyor. Çift, geçtiğimiz günlerde üçüncü çocuklarının müjdesini verirken, hamilelik sürecindeki gelişmeleri de hayranlarıyla paylaştı. Ünlü çift, Yade ve Yeda adında iki kız çocuğuna sahipken, şimdi de üçüncü çocuklarına kavuşacakları için heyecanlı.
Zeynep Sever Demirel, 6. ayına girdiği hamileliğinde aldığı kilolar ve yaşadığı değişimlerle ilgili samimi açıklamalarda bulundu. Ünlü oyuncu, hamilelik sürecinde aldığı kiloları ve giysi seçimindeki zorlukları anlattı. Demirel, hamileliğinin ilk 6 ayında toplamda 12 kilo aldığını belirtirken, bu süreçte yaşadığı bazı zorlukları da gündeme taşıdı.
6 Aylık Hamilelik ve Alınan Kilo
Zeynep Sever Demirel, hamileliğinin ilk altı ayında büyük bir değişim yaşadığını ifade etti. “Bu aralar giyecek bir şey bulamıyorum,” diyerek, hamilelik nedeniyle bedeninde meydana gelen değişikliklere dikkat çekti. Demirel, eşi Volkan Demirel’in kıyafetlerini giyerek idare ettiğini ve onun gardırobundan faydalandığını da söyledi. “Normalde Volkan’ın kıyafetlerini giyiyorum. Onun gardırobu ile idare ediyorum,” şeklinde esprili bir dille durumu anlattı.
Hamilelik sürecinde kilo aldığını belirten Demirel, “Çok kilo aldım,” ifadelerini kullandı. “Normalde çok yemek yiyemiyorum. Hamilelikte tutamıyorum kendimi… Bunda altı ay olmasına rağmen 11-12 kilo aldım,” diyerek, aldığı kiloları esprili bir dille açıkladı. Demirel’in hamileliğiyle ilgili açıklamaları, takipçileri tarafından ilgiyle karşılandı. Çiftin, sağlıklı bir şekilde büyüttükleri çocuklarına üçüncüsünün katılması, onların mutluluğunu daha da pekiştirecek gibi görünüyor.
Aileye Yeni Bir Üye Geliyor
Zeynep ve Volkan Demirel çifti, daha önce iki kız çocuğu, Yade ve Yeda’yı dünyaya getirmişti. Aile, şu an 3. çocuklarının heyecanını yaşıyor. Çiftin geçtiğimiz günlerde Maldivler’e tatil yapmak üzere gitmesi, sosyal medya üzerinden hayranları tarafından yakından takip edilmişti. Zeynep Sever Demirel, tatilinde de rahat bir hamilelik dönemi geçirdiğini belirtti. “Maldivler’de harika bir tatil yaptık. Hem dinlendim hem de ailemle birlikte güzel vakit geçirdim,” dedi.
Zeynep Sever Demirel, hamileliğinin mutlu ve sağlıklı geçmesini umut ettiğini ve üçüncü çocuğunun cinsiyetini açıklamayı tercih etmediğini söyledi. Eşi Volkan Demirel’in ve ailesinin desteğiyle bu süreci rahat geçirdiğini ifade eden Demirel, bebeğiyle ilgili gelişmeleri sabırla beklediklerini belirtti.
Hamilelikte Alınan Kilo ve Sağlık
Hamilelik döneminde alınan kilolar, her kadın için farklılık gösterse de Zeynep Sever Demirel’in yaptığı açıklamalar, bu dönemin zorluklarına da ışık tutuyor. Hamilelik sürecinde vücutta meydana gelen değişiklikler, bazı kadınlar için kilo alma konusunda zorlayıcı olabilir. Demirel’in yaşadığı deneyimler, özellikle ilk kez anne olacaklar için bir anlamda rehber niteliği taşıyor. Zeynep Sever Demirel’in verdiği mesajlardan biri, hamilelikte vücutta meydana gelen değişikliklerin normal olduğuna dikkat çekmek.
Ünlü oyuncunun verdiği bu içten açıklamalar, anne adaylarının vücutlarında değişim yaşadıkları dönemde yalnız olmadıklarını hissetmelerini sağlıyor. Zeynep Sever Demirel’in açıklamalarında, hamilelikte zorluklar yaşanabileceğini ama bunların normal olduğunu kabul etmek gerektiği vurgulanıyor.
Zeynep Sever Demirel’in Hamilelik Süreci ve Gelecek Planları
Zeynep Sever Demirel’in hamilelik sürecindeki bu açıklamaları, hayranları ve takipçileri tarafından ilgiyle izlendi. Üçüncü kez anne olacak olan Demirel, bu süreçte hayatındaki değişikliklere nasıl adapte olduğunu ve hamileliğinin fiziksel etkilerini samimi bir şekilde paylaştı.
Bunun yanında, Zeynep Sever Demirel ve Volkan Demirel çiftinin üç kız çocuklarıyla büyük bir aile olma yolunda attıkları adımlar, onların sosyal medyada da sıkça gündem oluyor. Aile, çocuklarını büyütürken birbirlerine olan desteklerini her fırsatta vurguluyor. Gelecekte daha fazla çocuğu olacak mı sorusu ise şimdilik yanıtsız kalmış durumda. Ancak çift, üç çocuklu bir aile olarak hayatlarına devam etmekten mutlu olduklarını belirtiyorlar.
Zeynep Sever Demirel’in hamilelikteki fiziksel değişimleri kabul etmesi ve sürecin tadını çıkarması, hem kendi sağlığı hem de çocuklarının sağlıklı gelişimi adına büyük bir önem taşıyor. Aile içindeki mutlulukları ve yeni doğacak bebekleriyle birlikte geçirecekleri zaman, onların hayatındaki en özel anlar arasında yer alacak.
Sonuç Olarak
Zeynep Sever Demirel, hamilelik sürecindeki değişimleri ve yaşadığı deneyimleri dürüstçe paylaştı. Üçüncü çocuklarına kavuşmak için gün sayan çiftin mutluluğu, takipçileri tarafından da paylaşılıyor. Zeynep Sever Demirel, hamilelik dönemindeki değişimlere rağmen sağlıklı bir şekilde sürecini sürdürüyor ve yeni hayatlarına adım atacakları üçüncü çocuklarını heyecanla bekliyor
Kaynak:https://www.ensonhaber.com/