‘İnsanlık büyük evladını kaybetti’

‘İnsanlık büyük evladını kaybetti’

ABONE OL
Kasım 18, 2021 13:00
‘İnsanlık büyük evladını kaybetti’
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Koca bir cenaze evine dönen Türkiye’nin dört bir yanında halk gözyaşlarıyla sokaklara döküldü. İstanbullular ise O’nu son bir kez görmek ve önünde saygıyla eğilmek için Dolmabahçe’ye akın etti. Ata’nın naaşı İstanbul sokaklarındaki insan selini yararak törenle Ankara’ya uğurlandı…

Atatürk’ün sağlığına ilişkin resmî tebliğlerin yayımlanmasına 22 Ekim 1938’e kadar ara verilmişti. Bu sıralar, İstanbulluların gözü Dolmabahçe Sarayı’ndaydı. Gazi’nin durumunun ağırlaşması üzerine, 8 Kasım 1938’de bir tebliğ daha yayımlandı. Bir umutsuzluğun hâkim olduğu bu tebliğde, Atatürk’ün sağlık durumunun yeniden ciddileştiği kaydediliyordu.  9 Kasım günü Atatürk’ün sağlığıyla ilgili üç resmî tebliğ yayımlanıyordu. Saat 24.00’de yayımlanan tebliğde, “Saat 20.00’den itibaren dalgınlık artmıştır. Umumi ahval vahamete doğru seyir etmektedir” deniyordu.

Atatürk’ün vefat ettiğine ilişkin, doktorları tarafından verilen rapor ile “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin” resmî tebliği şöyleydi:

“İSTANBUL, 10 (A.A) – Atatürk’ün müdavi ve müşavir tabipleri tarafından verilen rapor suretidir:

Reisicumhur Atatürk’ün umumi hallerindeki vahamet, dün gece saat 24 te neşredilen tebliğden sonra her an artarak bugün, 10 İkinciteşrin 1938 perşembe sabahı saat 9.5 geçe, Büyük Şefimiz derin koma içinde terki hayat etmişlerdir.”

Hükümetten tebligat

Atatürk’ün sonsuzluğa göçtüğü gün Cumhuriyet Hükümeti, millî yasın acısını her satırında ortaya koyan ve ulusun duygularını dile getiren resmî bir tebliğ yayımladı. Bu tebliğ o günün diliyle şöyle:

“İSTANBUL, 10 (A.A)- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin resmî tebliğidir:

Müdavi ve müşavir tabiplerinin neşredilen son raporu Atatürk’ün dünyaya gözlerini kapadığını bildirmektedir.

Bu acı hadise ile Türk vatanı büyük yapıcısını, Türk milleti Ulu Şefini, insanlık büyük evladını kaybetti. Milletimize içimiz yanarak bu tarife sığmayan ziyanından dolayı en derin taziyelerimizi sunarız. Kederlerimizin tesellisini ancak ve ancak onun büyük eserine bağlılıkta ve aziz vatanımızın hizmetinde ararız. Şurasını da her şeyden evvel beyan etmeliyiz ki ölmez olan, onun büyük eseri Cumhuriyet Türkiye’sidir. Hükümetimiz, içinde bulunduğumuz bu mühim anda bugüne kadar olduğu gibi dikkatle vazife başındadır. Müesses olan nizamı ve vaziyeti idame hususunu, büyük Türk Milleti’nin hükümeti ile tek vücud olarak teyid ve temin edeceğine şüphe yoktur. Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 33’üncü maddesi mucibince, Büyük Millet Meclisi Reisi Abdulhalik Renda, Reisicumhur Vekâleti vazifesini deruhte etmiş ve ifaya başlamıştır. Gene Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 33’üncü maddesi mucibince, Büyük Millet Meclisi derhâl yeni Reisicumhur intihab edecektir.

Türkiye’nin büyük makamına Teşkilatı Esasiye Kanunu’na göre, geçecek zatın etrafında hükümeti ile şanlı ordusu ile ve bütün kuvveti ile Türk Milleti, sarsılmaz bir varlık olarak toplanacak ve yükselmesine devam edecektir. Bugün ayrılığına ağladığımız Büyük Şefimiz Atatürk, her vakit Türk Milleti’ne güvendi. Eserlerini bu güvenle yaptı. İdamesi esbabını da istikmal ederek, güvenle büyük milletimize bıraktı. Ebedi Türk Milleti, onun eserlerini ebediyetle yaşatacaktır. Türk gençliği, onun kıymetli vediası olan Türkiye Cumhuriyeti’ni daima koruyacak ve onun izinde yürüyecektir. Kemal Atatürk, Türk’ün tarihinde ve gönlünde daima yaşayacaktır. ”

Meclis, İsmet İnönü’yü Türkiye’nin İkinci Cumhurbaşkanı olarak seçer; Celal Bayar da yeni hükümeti kurmakla görevlendirilir.

Ankara’ya uğurlama…

Atatürk’ün kabrinin nerede olacağı konusunda ortada henüz bir karar yoktur ve bunun belirlenmesinin zaman alacağı gerekçesiyle cenazenin bozulmadan korunabilmesi gündeme gelir. Ankara’dan patoloji uzmanı Prof. Dr. Lütfi Aksu acilen İstanbul’a gönderilir.  Cenaze, Prof. Dr. Aksu tarafından tahnit edildikten sonra özel bir tabuta yerleştirilir. Atatürk’ün naaşı, 16 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayı’nın büyük tören salonunda katafalka konulur ve halk Ata’sına son görevini yapmak için Dolmabahçe’ye akın eder.

Cenaze namazı

Atatürk’ün Kız kardeşi Makbule Atadan, cenaze namazın İstanbul’da kılınmasını ve naaşın, dinî tören yapıldıktan sonra Ankara’ya nakledilmesini istiyordu. Hükümetin, Makbule Hanım’ın isteğine uyması üzerine Atatürk’ün cenaze namazı, nakil töreninin başlamasından hemen önce, 19 Kasım 1938 sabahı saat sekizi on geçe kılınır. Namazı İlahiyat Fakültesi hocalarından Prof. Dr. Şerafettin Yaltkaya kıldırır. Namaz Türkçe “Tanrı uludur” sözleriyle başlar ve selamlar da Türkçe olarak “Esenlik üzerinize olsun” diye verilir. Namazdan sonra generallerin taşıdığı naaş, Dolmabahçe’nin avlusuna çıkarılarak top arabasına yerleştirilir. Ata’nın naaşı daha sonra hınca hınç bir kalabalığın oluşturduğu Cenaze Alayı eşliğinde törenle Sarayburnu’na getirildi. Atatürk’ün naaşı burada Zafer Torpidosu’na alınarak Moda açıklarında duran Yavuz Zırhlısı’na nakledildi.

Gün ağarmadan tüm kent ayakta

Atatürk, 10 Kasım 1938’de yaşama gözlerini yumduğunda, bütün ülke yasa boğulur. Her yaştan İstanbul halkı, 16 Kasım’da Dolmabahçe Sarayı’nda büyük tören salonunda bir katafalka konulan Atatürk’ün bayrağa sarılı tabutunun önünden üç gün üç gece saygı geçişi yapar. Ata’nın naaşı 19 Kasım’da törenle Ankra’ya uğurlanır. Bu duygulu tören,  gazetelerde,  şöyle yansıtılıyordu:

“İstanbul. 19. a.a.- Daha gün ağarmadan şehir ayakta… Evinden fırlayan sahile ve Beşiktaş’tan Sarayburnu’na kadar inen yollara doğru koşuşuyor. Vakit ilerledikçe bir insan seline dönen bu telaşlı akın ancak polis ve asker sedlerinin önünde kırılıyor ve sayısız başlardan heybetli tablolar yapıyor. Yarım bayraklar, kapalı çarşıları, durdurulmuş tramvaylarıyla bir ölü evine dönen bu şehir içinde bu kıyıları dolduran, bu pencerelerden sarkan ve damlara tırmanan insan yığınları en küçüğünden en yaşlısına kadar kadın, erkek bir tek arzunun ateş ve ıztırabile yanmakta, geçmiş ve gelecek günlerinin en hüzünlü ve ulvi intizarını yaşamaktadır: Düne kadar Türk’ün gökleri altında geçtiği yerleri bayram yerine döndüren büyükler büyüğü Atatürk, birazdan bayrağına sarılı bir tabut halinde buralardan geçecek. Bu geçişi görebilmek, bu tabutun önünde eğilmek ve gözyaşları dökebilmek, şimdi bütün İstanbul’un en yenilmez arzusudur.

Saat 8’den itibaren deniz seferleri durdurulduğu için Boğaz’dan, Kadıköy’den, Üsküdar’dan motor ve kayıklarla geçenler görülüyor. Bu sayısı mahdut vasıtalarda bir kişilik yer bulabilmek için 30 misli fazla para verenler ve yer bulamayanlar pek çoktur. Adalar ve Anadolu kıyıları, İstanbul sokakları gibi misli görülmemiş bir kalabalıkla doludur. Yarı bulutlu, fakat güneşli bir hava sabahın saat dördünden beri yollarda biriken halkı ısıtmaktadır. Zabıtanın bütün itinalı tedbirlerine rağmen yer yer barajların kırıldığı görülüyor, itfaiyenin ve motosikletli polislerin yardım ile intizam güçlükle iade edilebiliyor.”

Bedbaht İstanbul sokakları

“İşte Büyük Ölünün Ankara’ya nakil merasimi daha başlamadan bedbaht İstanbul sokaklarının kısa bir tablosu…”  denilerek hüzünlü tablo özetlenen haber, Dolmabahçe Sarayı’ndan bildiren muhabirin anlatımıyla özetle şöyle devam ediyordu:

“Dolmabahçe Sarayı’na gelince, burada hazırlıklar erkence başlamıştı. Büyük Ölünün son ihtiram nöbetini bekleyen yaverleri ve dostları, büyük üniformalı subaylar, vali ve belediye reisi, bu hazırlıklara nezaret ediyorlardı. Dolmabahçe’nin ağaçlı caddesi, iki sıra çelenklerle bir çiçek sergisi hâlinde. Cenazeyi taşıyacak top arabası saat sekizi çeyrek geçe merasim salonunun mermer basamaklı medhaline yanaşıyor. Arabaya üç çift siyah katana koşulu. Başta, gözleri ağlamaktan kızarmış Başvekil Celal Bayar olduğu hâlde generaller, kâtibi umumileri ve yaverleri hep orada. Merasim başlıyor: Sekizi çeyrek geçe en yakın silah arkadaşlarından on iki tümgeneral cenazenin başucunda toplandı. Sandukayı kaldırdılar ve eller üstünde, vakur adımlarla top arabasına getirdiler. (…)

Büyük Başbuğun sandukaları bir ibadet huşu içinde top arabasına konulurken hıçkırıklarını ve gözyaşlarını tutamayanlar törende yer almağa hazırlanıyor. Saat tam 9’da Saray’dan hareket olundu. Alayın önünde atlı bir polis kıtası yol açmak rolünde. Bunu bir süvari kıtası, bandolu bir piyade taburu, bir topçu taburu, bir deniz taburu takib ediyor. Yukarda tayyareler saf saf geçiyor. At üzerinde Orgeneral Fahrettin Altay merasime riyaset etmekte. Askerî kıtalardan sonra üniversite gençleri tarafından taşınan çelenkler geliyor. Sayılamayacak kadar çok çelenk ve arkasından herkesin öz babasından fazla sevdiği Büyük Atatürk’ü taşıyan top arabası. 12 general kılıç çekmiş top arabasının iki tarafında yürüyorlar. Arkasında siyah kadifeden bir yastık üzerinde Atatürk’ün İstiklal Madalyası ve Harb Madalyası, Tümgeneral İlyas Aydemir tarafından taşınmakta. Yollarda ağlayan, hıçkıran ve bayılanların sayısı çoktu. Alayın kolbaşısı Sarayburnu rıhtımına geldiğinde alay durdu. Burada cenazeyi Yavuz Zırhlısı’na götürecek Zafer Torpidosu beklemekte idi…”

Ata’nın naaşı, daha sonra Zafer Torpidosu’ndan, Moda açıklarında bekleyen Yavuz Zırhlısı’na nakledilecek ve İzmit’e doğru yola çıkarılacaktı.

Yarın: Ata’nın naaşı Anadolu yollarında…

 

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP
300x250r
300x250r